15 Ekim 2010 Cuma

GIDA YALANLARI

Bu hafta size geçtiğimiz hafta bize ulaşan bir mektubu "hiç değiştirmeden" sunuyorum. Beş yıldır meslekte olan bir gıda mühendisi arkadaşımız kaleme almış. Şöyle diyor mesajında: "Yazdıklarımın yayınlanması ve tarihe bir not olarak düşmesine olan desteğinizden dolayı sonsuz müteşekkirim. Çünkü ülkemizde, ister büyük olsun, ister küçük olsun, gıda fabrikalarının arka bahçesinde insanlık suçu işleniyor. Birileri devletin denetim eksikliğini, "her şeyi" yaparım uygulamasına dönüştürmüş. Buna cesaret edenlerin bir çeşit vatan hainliği yaptıklarına inanıyorum. Maalesef bütün bu aldatmacaları görerek mesleğime karşı soğudum. Üretimde çalışan meslektaşlarım var ve başka ülkede örneği olmadığına inandığımız bu aldatmacadan son derece rahatsızız. Yapılan hileleri biliyorum,. Ancak bunun önüne nasıl geçilecek, nasıl çözüleceğini bilmiyorum. Bu konuda çok umutsuzum..." Ve de şöyle devam ediyor mektup… "Burada size bazı itiraflarda bulunacağım. Mezuniyet tarihim 2005 yılı. Ben bir gıda mühendisiyim. Üniversitede gıda bilimi ve teknolojisi alanında modern bilimlere dayalı, deneysel ve çağdaş bir eğitim aldım. 4 yıllık meslek yaşantımda ne yazık ki şunlara şahit oldum. Toz beyaz şekeri gıda boyası ile boyayıp esmer şeker diye satan bir işletmede görev aldım. Görev aldığım işletmenin sahibine bu ahlaki ve yasal bir şey değil dediğimde bana kapıyı gösterdiği günü hiç unutmuyorum. Üstelik Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nda denetim yetkililerine bundan bahsettim Ama nafile, kulak arkası ettiler kayda alıp üzerine gitmediler. Türkiye'nin en büyük süt fabrikalarından birinde mühendis olarak görev aldım. Kapasitesi günde 600 bin litre. Küflenmiş, iade kaşarlar ve bozulmuş beyaz peynirler, eritme tuzları ve antimikrobiyal maddeler (natamisin, potasyum sorbat, sodyum hipoklorit vb.) katkı maddeleri ile işleme tabi tutulup, eritme peyniri olarak değil, "taze kaşar" adıyla "katkısız ibareli" ambalajlarda satılıyordu. Kaymaklara, tereyağlarına renklerde düzeltme yapmak için, klorofil, karetenoid bileşikler ilave ediliyordu. Ama etikette katkısız, %100 doğal yazıyordu. Tarım il müdürlüğü yetkililerinin denetime gelecekleri gün herkese birer ağızlık ve kolluk dağıtıldığını hatırlıyorum. Normalde takılmayan ağızlıklar ve kolluklar o güne özel takılmış ve normalde açık olan bütün geçiş kapıları kapatılmıştı. Ayrıca bütün katkılar adeta yok edilmişti. Tam bir kandırmaca…Ne olur beni duyun. Ülkenin bu kadar karmaşık gündemi içinde beni duyun. Hocam! Ülkemde özel laboratuarlar analiz yapmadan sonuç yazıyor. Kepekli ekmek diye yine bir çeşit boya işlevine sahip "rogena" isimli katkı kullanılıyor. Un boyanıyor ve kepekli ekmek diye satılıyor. İçinde kepek yok. Rengi kepekli ekmek renginde boyalı ekmek sadece. Natürel yazan reçellere küf gelişimini engellemek için sodyum benzoat katılıyor... Ama etiketinde "natürel" diyor, "katkısız" diyor. Bir örnek daha vermek isterim. Bir maden suyu firması limonata üretiyor. Esas işi maden suyu şişelemek. Limonata üretmek için temin ettiği su, 10 metreden az derinliğe sahip bir sığ kuyunun suyu. Kuyunun yanı başından bir dere geçiyor. Burada garip olan ne var diyebilirsiniz. Şimdi söyleyeyim, kuyu ruhsatsız. Evet kuyu ruhsatsız. Bunun anlamı şu; kuyudan çıkan suyun ne içerdiği belli değil, denetime tabi bir kuyu değil. Yani DSİ'den kuyu açma izni alınmamış ve sonrasında analizlerini yaptırmak amacıyla ne Sağlık Bakanlığı ve ne de Tarım Bakanlığı'ndan içerik olarak zararsızdır ve gıdaya kullanıma uygundur onayı alınmamış. Ama bu suyla limonata yapıyor birileri ve bunu satıyor, süper marketlerde. Hiç unutmuyorum. Denetime gelen yetkili limonatayı hangi sudan yapıyorsunuz dediğinde işletme müdürü maden suyundan demişti. Ama takibi olmadığı için ve maden suyu gibi çok sert ve yüksek mineralli bir sudan limonata yapmanın uygulanabilir olmadığını bilmeyen yetkili bu söyleme inanmış ve numune alıp içeriğinde hangi suyun kullanıldığını tespit etmeye yönelik izleme yapmamıştı. Özel sektörde ilanlara bakarsanız hep deneyim aranıyor. 1 yıl, 2 yıl, 5 yıl, deneyim. İstenen şey mühendislik deneyimi değildir kesinlikle, hileyi hurdayı bilme, buna alışmış olma, okulda aldığı etik eğitimi unutmuşluk, ama hileyi hurdayı, ahmaklığı, boş vermeyi bilme deneyimidir. Özetle söylemek isterim ki; özel sektörde gıda mühendisleri işlevini yerine getirmiyor. Bu mesleği seçmiş olmaktan artık utanır hale geldim. Utanmamın sebebi girdiğim işletmelerde hileleri önleyememem. Bunu halkımıza, sizin aracılığınızla, bu kadar yoğun gündem içinde haykırıyorum. Çocukken annemden duyduğum, sütçünün süte su katması hilesini tek hile olarak bilmek istiyorum. Yapılan hilelerden o kadar bezdim ki. Önleyemiyorum...Bu nasıl bir işleyiştir. Devletin denetimden sorumlu bakanlık yetkilileri denetime geldiklerinde sadece tavana, tabana bakıyor. Toz yoksa, etraf derli topluysa uygundur diye rapor veriyor. Peki işin arka bahçesinde insan sağlığını hiçe sayarak yapılan uygulamalar. Bütün bunlar biliniyor da ses çıkarılmıyor mu diye düşünüyorum bazen. Çünkü neredeyse bütün işletmelerde aynı durumlar söz konusu. Buna anlam veremiyorum. Bana inanmanız için, herhangi bir gıda mühendisliği bölümünden her hangi bir hocaya bunları sormanızı isterim. Hileleri hocalarımız biliyor, sahada çalışan gıda mühendislerimiz biliyor ve ''devletin denetim ekibi'' biliyor ama hiç bilmiyormuşuz gibi bir durum var ortada. Evet UHT süt araştırılsın, bilimsel anlamda sorgulansın. Ama ona gelene kadar bence o kadar hile var ki. Mesela süt fabrikalarında beta laktam ve tetrasiklin grubu antibiyotik içeren sütler UHT'ye işlenebiliyor. Ya da kaşar peynirine işleniyor. Ama dökülmediği kesin".

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder